Tunus’a gidip bir yıl kadar dolandığımda yirmi sekiz yaşımda olmalıyım. Tanıdığım en kıyak hocalardan rahmetli Münci Kapani doktora tez hocam. Tez konusu olarak tek-parti dönemini önerdiğimde, “karşılaştırmalı bir şey yap, mesela Tunus ve Türkiye” demişti. “Meksika pek uymaz” (tabii o zamanlar). Bir biçimde bir burs ayarlayıp Tunus’a indim. 600 Dinarımı (ki asgari ücret o sıra 53 Dinar) verecek Enstitü’nün iki sorunu oldu. Birincisi, araştırmamın konusu olarak başvurumda bildirdiğim “tek parti rejimi” yerine “Tunus Ulusal Hareketi” yazmam istendi. Yazdık. İkincisi, 10 Dinar bahşiş...
Sonrası, tek lider, tek parti ,tek üniversite, ve her şeyde tektektekin neye benzediğini yaşadım. Tek televizyon kanalında, Habib Burgiba’nın Kartaca’dan La Marsa’ya sabah yürüyüşü hiçbir gün ikinci haber olmadı. Kuşkusuz 1980’den bugüne kaldırımlarını aşındırdığım Medina ya da El Menzah’ın altından çok sular aktı. Lâkin oradan da hâlâ esasın değiştiğine ilişkin bir haber yok.
Dönüp geldiğimde Münci Hoca’ma ne diyeceğimi bilemedim. Babaannem tarafından yakın akrabalığımızın ve babamla gençlik arkadaşlığının verdiği yakınlığın hızıyla , tezime ilişkin raporlarımı evinde, karşılıklı birer yıllanmış viski eşliğinde veriyordum. Sonunda sevgili YÖK düzeni geldi; ben tezi bıraktım, hocam da üniversiteyi. İkimiz de deveyi güdemedik.
Bu arada, bir güncel artçılık yaparak, Kapani’ler, Evliyazade, Osmanzade, Uşşakizade sabetayına değinmeden geçemeyeceğim. Eskiden “anahtar sahibi” denen bütün bu İzmirli beyzadelerle şu ya da bu mesafede akrabalığım ya da hısımlığım var. Münci Kapani Hocam da babamla ikinci dereceden kuzendi; mevzu oradan bu parantezi gerektirdi ki bir efendi olduğumun bu yaştan sonra idrakiyle ve bu vesileyle mutluluğumu paylaşayım dedim. Evet, babaannemin annesi Ayşanım’nine bir Osmanzade idi ve de kocası bir Evliyazade idi. Bu herhalde baba tarafından beni bir efendi yapmaya yeter. Anne tarafımın saf kan Giritli olması efendiliğe bir engel çıkarır mı bilmem? Kim ne derse desin bu nevhuzur efendiliğim pek hoşuma gitti. Ortakçım Erol, karşı çıkmama rağmen bana ısrarla “Bey” diyor. Normal. Çünkü dedesi dedemin ünlü kahyası Sait Efendi. Fakat bunca sabetaycı (yoksa sabataycı mı yazmalıyım) arasında en azından bayramlarımı geçirirken Sait Efendi dışında bir efendi hitabı duymadım. Üniversitelerimizden gelip geçmiş en iyi Prof.’lardan Münci Bey, Münci Efendi olsa, by-pass ameliyatından değil, gülmekten ölürdü herhalde. Bense Fadıl Efendi’yi pek yakıştırdım kendime. Ayrıca neden yakıştırmayayım: Genel tabloya bakılınca insanın içinden “Türkiye sizinle gurur duyuyor” diyesi gelmiyor mu? Vallaha iyi ki Orta Asya kaçkınları yerine biz efendiler su başlarını tutmuşuz; helal olsun. Bildiğim, yaşadığım kadarıyla içimizden ne tek bir maganda çıktı ne de bir mafya bozuntusu faşist!!! İmzamı Fadıl Efendi olarak değiştirsem mi diye düşünüyorum ; damarlarımdaki bu Giritli dönme kanıyla Türklükten huzur içinde istifa ederek? Ya da Akşaabat Turs diye bir seyahat şirketi kurup sadece gidiş bileti mi satsam, biraz silkelenip ferahlamak için?
Devamını okumak için tıklayın.
Artçı'nın Bakışı II:"Felsefeyi Bırakın"